Anadolu ve Mezopotamya halkları arasında sıkça kullanılan bir deyim vardır, ‘koyun can derdinde kasap ise et derdinde’ siyaset sahnesine çıkarıldığından günümüze kadar, Kürd Halkı adına elle tutulur veya dişe dokunur hiçbir somut talebi olmadığı gibi, bu doğrultuda üzerinde çalışılmış samimi bir programa da sahip olmayan PKK hareketinin KCK’ ye dönüşmesinden sonra, derin devletin örgütün içerisine sızdırdığı Kemalist sol unsurların, önemli oranda inisiyatif sahibi olmalarından sonra, adeta bir Kürd kıran hareketine dönüştürülerek Kürd halkını maceradan maceraya, mağduriyetten mağduriyete sürüklediğini bilmekteyiz.
Siyaset bir öngörü sanatı olduğu gibi, geçmiş tarihi bütün detaylarıyla kavrama ve ona göre bir mücadele stratejisi belirleme sanatı olarak da bilinmektedir. Halkınıza her vesileyle düşman olarak anlatıp, tanıttığınız yapıyı gerçek anlamda analiz edip stratejinizi ve mücadele tarzınızı doğru belirlemediğiniz zaman, hem büyük yenilgiler yaşar hem de adına mücadele ettiğiniz kesimlere büyük mağduriyetler yaşatmak zorunda kalırsınız.
Oysa PKK hareketi olmadan önce de, Kürdlerin hak ve özgürlük mücadelesini ve Kürdistan’ın kurtuluşunu kendisine şiar edinmiş birçok namuslu ve fedakâr unsurlarla meydana getirilmiş onlarca Kürdistani ruha sahip yapılar, kendi halkını özgürleştirmek ve onlara onurlu bir yaşamı sağlamak üzere mücadele etmiş ve bu uğur da yüzlerce önemli ve namuslu kadrolarını şehit vermiş yapılar olarak biliniyordu, PKK hareketi tüm bu yapıları bir çırpıda hain, ajan ve işbirlikçi ilan ederek, geçmişteki emek, mücadele ve fedakârlıkları yok sayarak Kürdlerin mücadele tarihini kendilerinden başlatma gafletine düşmüşlerdir.
Dört parçada bağımsız, bağlantısız sosyalist Kürdistan söylemiyle ortaya çıkan bu güdümlü hareket, kendi içerisindeki yurtsever namuslu kadroların itirazlarına rağmen giderek Kemalist, Türk solu ve derin ilişkilerin güdümüne girmiş, kendi bünyesinde bulundurduğu yurtseverliği tartışılmaz fedakâr unsurları farklı bahanelerle tasfiye ederek, adeta bir kıyma makinesi görevi yapmıştır.
Kendisine bağımlı legal kuruluşları Kemalist Türk solunun inisiyatifine bırakan PKK örgütü, kırk milyonluk Kürd halkına sırtını dönerek 12 Mart ve 12 Eylül öncesinin kalıntıları ve ayrıca sömürgeci T.C. Devletinin bekası için, derin devlet tarafından yeri geldiğinde lazım olur diye elinde bulundurduğu unsurlarla, halkların kardeşliği safsatasıyla, ne olduğu tecrübesiz yurtsever Kürd insanı ve gençliği tarafından asla anlaşılmayacak entegrasyoncu bir Türkiyelileşme programıyla, Kürd gençleri adeta düşmana yem olarak sunulmakta ve bizlere her gün onlarca Kürd gencinin acıları yaşatılmaktadır.
Rejimi ve sömürgeci sistemi hedefine koymayan ve tek amacı Kemalistlerin yeniden iktidar olmasını sağlamak üzere hayata geçirilen, Kürd halkına faturası son derece ağır ve telafisi asla mümkün olmayacak hendek ve barikat eylemleriyle başlatılmış ve Kürdistan’ın tüm şehir ve kasabalarını bir baştan bir başa cehenneme dönüştüren eylemlerle, Kürdistan’da yaşamakta olan halkımıza emsalsiz bir mağduriyet yaşatılmaktadır.
Yazımızın başlığına dönecek olursak, başından beri inisiyatifi art niyetli güçlerin elinde olan hendek ve barikat eylemlerinin sonucunda, onlarca şehir ve kasabalarımız düşmanın merhamet sınırlarını aşan vahşetini yaşarken ve yine her gün onlarca fedakar Kürd genci toprağa düşerken, adeta insanlarımıza biraz daha ölüm ve direniş nutukları atanların aşık oldukları sömürgeci devletin parlamentosundan atılmaları söz konusu olduğunda, nasıl da nasırlarına basılmış gibi aslan kesilip boksa durduklarını hayret ve ibretle izlemekteyiz. Meğer bütün mesele sömürgecilerin parlamentosunda bir mebus olabilecek kadar ucuzmuş.
Yaklaşık on aydır Kürdistan’ın tüm şehir ve kasabaları düşman işgaline uğrayıp her türden zulüm uygulanıp ve binlerce civan Kürd gençleri toprağa düşerken, bu kravatlı ve süslü giysiler içerisindeki vekillerimizin kendi dokunulmazlıklarının söz konusu olduğu dönemde ki tepkilerinin onda birini bile görmeyi, tüm Kürd halkı arzulayıp beklemekteydi.
Kürd halkına ‘oylarınız sizin namusunuzdur’ diyerek seçim kürsülerinden haykırıp destek isteyenlere, Kürd halkı mertçe oyunu ve desteğini vererek, bu sömürgeci devletin meclisine aşık olanları Ankara’ya gönderdi ancak bu vekil olma aşkıyla yanıp tutuşanlar Kürd halkına ve namus diye ifade edilen oylarına gerçekten layık olabildiler mi?
Yoksa bütün uğraş ve entrikaları, sömürgecilerin parlamentosunda mebus olmak ve ayrıca mazlum Kürd halkının oyları ve kanıyla, daha kaç tane ırkçı Kemalist solcuyu parlamentoya taşımaya yönelik miydi. Halkların kardeşliği zırvasıyla Kürd halkını kandırmaya çalışan bu siyaset kurnazları Kürdistan’da ki T.C. Devletinin uyguladığı vahşet ve katliamlarına kardeş belledikleri halklardan nasıl bir tepki aldıklarını görmüyorlar mı? Yazlık tatil mevsimine Türk solcu kardeşleriyle birlikte program yapanlar, Kürd halkının yaşadığı cehennemi akıllarına getiremeyecek kadar vicdan ve insaftan yoksunu mudurlar?
Umarım bütün bu yaşanan gerçekliklerden, hem Kürd halkı hem onu kendi çıkarları için kullanan bedbahtlar hem de bu bedbahtlara alan açan ve onların elini güçlendiren söz de Kürd ulusal muhalefeti iddiasındaki çevreler bir ders çıkarırlar. Şayet, bütün bunlardan ders çıkarılmıyorsa, mutlaka günün birinde bu halkın evlatlarına hesap vermekten kendilerini kurtaramayacaklarını bilmeleri gerekmektedir.
Son günlerde sömürgeci T.C. parlamentosunda yaşananları Kürd halkının ve onun namuslu evlatlarının ibretle izlemekte olduğu bilinmeli, Kürdistan’da yaşanan tüm vahşet ve katliamlara rağmen, kimlerin kasap gibi et derdinde ve kimlerinde kurbanlık koyun gibi can derdinde olduğu bu iğrenç tablo görülmekte ve tarihe not düşülmektedir.
Saygılarımla,
M. Hüseyin TAYSUN
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.