Babam Şeyh Hasan Taysun’dan Anılar
Yıl 1960, ben ilkokul 4. Sınıfa gidiyordum bilindiği gibi 27 Mayıs 1960 askeri darbesi olmuştu. Babamda ve özellikle ailemizde büyük bir telaş yaşanıyordu. Bizim evimiz o tarihlerde Ağrı’nın merkezindeydi ancak yakın akrabalarımız ve aşiretimiz Doğubeyazıt ve Diyadin bölgesinde yaşıyordu. O dönemde evimiz, akrabalarımız ve aşiretimize mensup insanlarla yoğun bir misafir trafiği yaşıyordu. Babamla akrabalarımız arasındaki sohbetlere ve ateşli tartışmalara zaman zaman kulak kabartıp şahit oluyordum. Bu konuşmalarda ailemizde, başta babam Hasan Taysun ve amcam Hasan Kotan’ın devlet tarafından yeniden sürgüne gönderileceği tartışılıyordu. Darbenin üzerinden bir iki ay gibi bir zaman geçmişti ki bir geceyarısı evimiz askerler ve polisler tarafından basıldı. Babamı apar topar alıp götürdüler. Aradan iki gün geçtikten sonra babamı askeri kıyafet giydirilmiş şekilde evimize geri getirdiler ve babam epeyce hırpalanmış ve bitkin bir vaziyetteydi. Annem ve diğer akrabalarımız babama neden götürüldüğünü sorduklarında babam “ben Türkiye cumhuriyetine askerlik yapmadığım için bana bu kıyafetleri giydirdiler” dedi ve en kısa zamanda kendisine bildirilen birliğe teslim olmasını istemişlerdi. Babam Hasan Taysun hiddetli bir şekilde üzerindeki askeri kıyafetleri çıkararak ortalığa savurdu ve akrabalarımıza dönerek “ben bu devlete askerlik yapmayacağım çünkü ben askerliğimi İrandayken Qazi Muhammed’in önderliğinde kurulmuş olan Mahabad Kürdistan Cumhuriyetinde yaptım” diyerek amcalarıma yönelik benim duymadığım özel bir konuşma yaptıktan sonra evi terk etti.
Aradan dört ay geçtikten sonra babam bir gece ansızın evimize döndü. Aynı dönemde babam tahsilini İran’da Farsça yaptığı için İran Türkiye ilişkilerindeki Farsça vilayet tercümanlığını yapıyordu. Dolayısıyla o dönemde Ağrı valiliğini yapan Lütfü Hancıoğlu isminde Malatyalı Kürd bir vali vardı bu valiyle de babamın özel bir dostluğu olduğunu biliyordum. Vali Lütfü Hancıoğlu’nun önerisiyle o güne kadar Kotan olan soyadımız bir mahkeme kararıyla Taysun olarak değiştirildi. Vali Lütfü Hancıoğlunun büyük yardımlarıyla babam hem askere gitmekten kurtuldu hem de yeniden sürgüne gönderilmekten kurtulmuştu. Böylece evimize ekmek getiren babamıza yeniden kavuşmuş olduk. Sürgün üstüne sürgün yaşayan ailemiz bu dönemlerde büyük ekonomik, sosyal ve siyasal baskılara maruz kalmıştı. İşte bu ve benzeri olayları ben dokuz on yaşlarında bir çocukken yaşadığımdan dolayı aradan yaklaşık altmış yıl geçmiş olmasına rağmen hala unutamıyorum. Sevgili babam Hasan Taysun da T.C. devletine askerlik yapmamış olmanın mutluluğuyla 2004 yılında aramızdan ayrıldı.
M. Hüseyin Taysun
KEVIR'Ê ŞEMİYA ÇARPIŞMASI (Eylül 1929)
Devlet her ihtimali değerlendiriyordu.Aşiret’in hava harekatından kurtulma ihtimaline karşı, sınır bölgesine askeri yığınak yapılmıştı.Çevre mıntıkalardan getirilen askeri birlikler bir çember haline getirilerek aşiret imha edilecekti.Şéx diğer aşiretlerin desteğini alarak, bunların yardımıyla beraberindekileri İran’a geçirmeyi planlıyordu.Öyle ki, Qoroa kabilesinin reisi Dawo ile kardeşi Dırbê, Bayazıt’taki bir aşiret ile görüşmek üzere, Şéx tarafından elçi olarak gönderilmişti.Fakat, görüşme sonrasında hunharca öldürülmüştüler.
Tendürek Gölü üzerinden çemberi yarıp İran’a geçmek isteyen grup pusuya düşürülmüş, Mala Bozo kabilesinin önemli şahsiyetlerinden İsmail'ê Hesen ve beraberindekiler öldürülmüştü.Şéx diğer koldan sınırı geçmek isteyen grub’un içindeydi.Bu grup, askeri birliklerin saldırıları arasında, sınıra kadar ilerlemeyi başarmıştı.Fakat İran sınırına yakın Kevır'ê Şemiya mıntıkasında çembere alınan aşiret’in tek seçeneği çemberi yarıp sınırı geçmekti.Şéx her ne kadar, “Sizinle bir sorunumuz yok! Biz İran’a geçmek istiyoruz” diyerek katliama engel olmak istesede, askerleri ikna edememişti.Büyük çaplı bu çarpışmada, Şéx'in amcasının oğlu Yasin ile yeğeni Salıh ve sivil halktan birçok insan hayatlarını kaybetti.Aşiretin geriye kalanı ise askerlerle çatışarak İran’a geçmeyi başardı.
(Yasin ve Salıh, Şéx’in kızı Xatun’un çatışma alanında kaldığını düşünerek, geri döndüler. Döndüklerinde, bir kayanın dibinde durmakta olan iki kadın farkettiler. Kadınlardan biri doğum sancısı çekiyordu.Salıh onlara, Xatun’u sordu, onlarda Xatun’un kurtulduğunu söylediler.
Doğurmakta olan kadına;
‘’siz işinize bakın biz sizi selamete çıkarana dek çatışacağız’’ dediler.
Sonrasında askerlerle aralarında amansız bir çatişma başladı.Kadın doğurdu, çatışmanın ortasında doğan bebeğiyle kaçıp kurtuldular.Salih ve Yasin mermileri bitene dek çatışdılar.Yasin çatışmada hayatını kaybetti.Salıh ise yaralı olarak esir düştü.
İlk başta Salih'i kimse tanımamıştı.Sonrasında askerlerin arasından çıkan bir kürt korucusu Salih'i tanıdı.Ve,''bu Şéx'in yeğeni Salıh'tır'' diye bağırmaya başladı.
Sonra,
Subay sordu Salih’e; ’’Şêx Evdılqdır’ın neyi olursun’’
Salıh;''yeğeniyim’’ dedi.
Ve anında kafası kesilerek katledildi.)
ORTILİ SALDIRISI (4 Nisan 1930)
Şéx ve geriye kalan direnişçiler ile aileleri, Tendürek harekatından kurtulduktan sonra, kış’ı Ağrı Dağı’nın Doğusunda bulunan Tambat bölgesinde geçirdiler.Bahar ayları yaklaşınca, Şéx, Sakkan aşireti’nin kabile reisleri ile İran tarafında bulunan, Xelkan Aşireti’nin reisi Xalıt Ağa, Qızbaşoğlu Aşireti’nin reisi Evdılleh Xelef, Mısırkan Aşireti’nin reisi Tahır Axa ve Mala Bozo kabilesi’nin reisleri Lezgiy'ê Sılo ve Musay'ê Brahim ile bir toplantı düzenledi.Toplantıda, Türkiye ve İran devletlerinin Kürtler’i sürgün ve imha etme noktasında uzlaştıkları, Kürtler’in tek çıkış yollarının direnerek mücadele etmek olduğu sonucuna ulaşıldı.Şéx aşiret reislerine,mücadele'nin zorlu ve çetin geçeceğini anlatıyor, bu zorlu yolda geri durmak isteyenleri de anlayışla karşılıyordu.Sakkan Aşiret’inden iki aile hariç aşiret'in tamamı Şêx'in yanında olduklarını bildirdiler.Toplantıya katılan diğer kesimler de Şéx’in beklentilerine olumlu karşılık verdiler.
Toplantı sonucunda;
• Sakkan ve Qızbaşoğlu Aşiretleri Ağrı Dağı’nın batı yakasına geçerek tekrar Ortıli Köyüne yerleşecek.
• Pıra Belek anlaşmasından sonra bölgeyi terk eden Ağrı direnişçilerinin reisleri, Têmır'e Şemki, Şéx Zahır, Berzenci Aşireti’nin reisleri Seyyid Evdılvehap ve Seyyid Resul ve kendine bağlı diğer kesimler Ortıli’ye yerleşecek.
• İran tarafında yerleşik olan, Xelkan, Mısırkan Aşiretileri ile Mala Bozo kabilesinin bir kısmı, İsyancılar’ın lojistik ihtiyaçlarını karşılayacak.
1930 senesine girlidiğinde, havaların ısınmasyla Şéx ve birlikleri Ortıli'ye tekrar giriş yaptılar.Sonrasında diğer gruplarda bir bir Ağrı Dağı’na dönmeye başladılar.Ağrı Dağı Teşkilatı (Teşkilat’a Gridax), Pıra Belek Antlaşmasından sonra büyük kayıplar verdi.Fakat tekrar toparlanarak, deste adı altınada savaşçı birlikler oluşturdular.
Ağrı İsyan’ının vücut bulduğu birlikler;
• Şéx Resul Grubu (Celali Sakkan Aşireti)
• Têmır'ê Şemki Grubu (Celali Sakkan Aşireti)
• Ele Beşo Grubu (Celali Sakkan Aşireti)
• Lezgiy'ê Sılo Grubu (Celali Sakkan Aşireti)
• Evdılle Xelef Grubu (Celali Qızbaşoğlu Aşireti)
• Brahim Axa Grubu (Celali Hesesoran Aşireti)
• Şéx Zahır Grubu
• Sevdin Bey Grubu (Hesenan Aşireti)
• Ferzende ve Çewreş Grubu (Hesenan Aşireti)
• Seyyid Resul Grubu (Berzenci Aşireti)
• Mehmed ve Nadır Bey Grubu (Heyderan Aşireti)
• Xalıs Bey Grubu (Sipkan Aşireti)
• Reşo’yê Sılo Grubu (Bekiran Aşireti)
Devlet bu durum karşısında oldukça rahatsız olmuş, Celali’ Aşiretinden bazı gruplar ile Örtülü’ye saldırmaya karar vermişti.Bu saldırıyı Albay Ferhat Bey komutasındaki birlikler gerçekleştirecekti.Yapılan hazırlıklar sonucunda Devlet güçleri ve kimi aşiretler 4 Nisan 1930 da sabahın erken saatlerinde Ortıli Köyüne aniden saldırdı.Saldırının hedefi Şêx Evdılqadır’dı.
Fakat İsyancılar hiç umulmadık bir direniş sergilediler.Gün boyu süren çarpışmalar sonucunda, Devlet güçlerini geri püskürttüler.
Bu saldırda Devlet tarafında yer alan aşiretlerin reislerinden biride öldürülmüştü.Cenazesi Ortıli'ye getirilen bu kişinin annesi Pıra Belek civarındaki karakola gelerek, buradan cenazenin kendilerine teslim edilmesi için Şéx'e haber gönderir.Şéx bu isteği geri çevirmeyip,bu kişiyle beraber ölen bir subayın cenazelerini, islami usullere göre yıkatıp, kefenletip karakola göndertir.
AĞRI HAREKATI VE GÖZ HAPSİ YILLARI (1930-1941)
Türkiye, Sovyetler ve İran’ın desteğini aldıktan sonra 12 uçak ve 60.000 askerle Ağrı Dağı’na yöneldi.Bir taraftan köylerin üzerlerine özel imal edilmiş çiviler boşaltılıyor, diğer taraftan korkunç çatışmalar yaşanıyordu.(Çivilerin boşaltıldığı bu bölge halk dilinde, ‘’Çivili Tepe (Mıxtepe)’’ olarak bilinir.)
İran devleti de, isyancıların İran tarfındaki destekçilerine karşı planlar hazırlıyordu.
Şéx Hasan Taysun anlatıyor. (Mücahit Hun, Iğdır Sevdası);
’‘Ağrı Dağı’nın İran toprakları içinde kalan kesiminde iki aşiretin etkinliği vardı: Sakan aşiretinden Mala Bozo (100 hane) ve Halit Ağa’ya bağlı Helikan aşireti (500 hane).Bu aşiretler ve köyleri, isyancı güçler için çok önemliydi. Çatışmalarda yaralanan savaşçılar bu köylerde tedavi görür, iyileştikten sonra tekrar Ağrı Dağı’na dönerlerdi. Bu durumu bilen hükümetler, ne yapıp edip bu iki aşireti bölgeden uzaklaştırmaya karar verdiler.Türk hükümet yetkilileri, İran hükümetiyle sıkıntıları olan Halit Ağa’ya mektuplar gönderip onu Türkiye’ye iltica etmesi için ikna ettiler. İran hükümeti de Mala Bozo aşiretinin lideri Musa Ağa’ya teğmen rütbesi verip onu kendi yanına çekti. Böylece, önemli lojistik destekten mahrum kalan isyancılar, daha fazla dayanamayıp, dağıldılar.Halit Ağa’ya bağlı Helikan aşireti Türkiye’ye sığındı. Kışı Kağızman deresinde geçirdikten sonra, ilkbaharda, Trabzon limanından gemilerle Trakya’ya taşındılar.Halit Ağa, önceleri kendisine büyük iltifatlarda bulunan hükümet yetkililerinin, verdikleri söze bağlı kalmadığını görünce üzülmüş, acı içinde Trakya’da vefat etmişti. Oğlu Emer Ağa, Trakya’dan kaçıp tekrar İran’a dönmüştü.’’
Ağrı İsyanı, günlerce süren çarpışmalar sonucunda yenilgiyle sonuçlanmıştı.Ölenlerin yanı sıra bir çok kadın ve çocuk kayıplara karışmıştı.Geriye kalanlar Türkiye ve İran tarafında sığınacak yerler arıyorlardı.
İsyan’ın bastırılmasından sonra bir çok kişi için Bayazit'ta yargılama başlatıldı. Ancak mahkeme ‘’kamu güvenliği“ gerekçesiyle yargılamanın Adana Ağır Ceza Mahkemesinde yapılmasına karar verdi.İsyancıların yargılanmasına ait dosyalar halen açılmadığı için tam sayı bilinmemekle birlikte, 23 Mayıs 1932 tarihli İsveç gazetesi ‘’Dagens Nyheter’’deki bir habere göre, Adana’da yapılan yargılamalar sonunda 44 ölüm cezası verilmiş, firardakiler ve yaşı küçük olanlar dışında kalan 31 kişi (adları bilinmemektedir) idam edilmişti.
Harekat’tan sonra bir çok kişi de kayıplara karışmıştı.Şêx’in amcasının oğlu Şêx Cefer’in eşi Gozel ve oğlu Mıstefa ile Mala Xıdıraxa kabilesinin reisi Mısto Ali Axa’nın kız kardeş'leri.Yine Mala Bozo kabilesinden Usıv Teyare'nin annesi ve kardeşi bunlardan bazıları idiler.
Ağrı İsyanında hayatını kaybeden Sakkan aşiretine mensup direnişçilerin bazıları;
- Musay'ê Arıf (Mala Xıdıraxa)-İlanlı Olayı 1928
- Mıhemme'yê Haci (Mala Qade)-İlanlı Olayı 1928
- Huseyin'ê Feqi Usıv (Mala Qade)-Pıra Hamo Çarpışması 1929
- Şêx Salıh (Mala Şêx'a)-Kevır'ê Şemiya Çarpışması 1929
- Şêx Yasin (Mala Şêx'a)-Kevır'ê Şemiya Çarpışması 1929
- Dawo (Mala Qoroa)-Tendurek Harekatı 1929
- Dırbê (Mala Qoroa)-Tendurek Harekatı 1929
- Hesen (Çavlav) (Mala Bozo)-Tendurek Harekatı 1929
- İsmail'ê Hesen (Mala Bozo)-Tendurek Harekatı 1929
- Şêx Elo (Mala Şêx'a)-Ağrı Harekatı 1930
- Ewdalê Elo (Mala Şêx'a)-Ağrı Harekatı 1930
- Mıstefay'ê Şêx Tıno (Mala Şêx'a)-Ağrı Harekatı 1930
- Şêx Sılêman (Mala Şêx'a)-Ağrı Harekatı 1930
- Ele Êzdi (Mala Şêx'a)-Ağrı Harekatı 1930
- Ele Beşo (Mala Mametkan)-Erhacı Baskını 1930
- Çelxe (Mala Şemkan-İran Hududu 1930
İran devleti, Şêx Evdılqadır ile oğulları Mahmut, Hesen ve bazı direniş liderlerini, bazı iran işbirlikçilerinin ihbarı üzerine yakaladı.
Şéx ve oğulları Tahran’da, eşi Halime Hanım ise Eher’de göz hapsine tabi tutuldu.Yakın akrabalarının bir kısmı ise, Erdebil, Qezvin ve Keşan tarafına sürgün edildi.Şéx’in oğlu Resul, Türkiye-İran sınırında çıkan bir çatışmada yaralı yakalandı.Altı yıl Bayazıt hapisenesinde kaldı.Sonrasında Erzurum cezaevine nakledildi.Burada bir yıl kaldıktan sonra firar etti.Bazı akrabalarıyla beraber Eleşkirt ilçesine bağlı Toprakkale Köyüne sığındı.Burada bir süre köylülerin desteğiyle gizlenerek kaçak yaşadı.1941 yılında Mako’ya geçti.Mako'ya geçişini haber alan devlet, karısı Bezar ile küçük yaştaki çocukları Ömer,Xatun,ve Selbi'yi tevkuf edip Ağrı Cezaevinde hapsetti.Aile Şêx Resul'un teslim olması şartıyla salıverilecekti.Fakat Şéx Resul'un teslim olmayacağını anlayan devlet, bir sürelik tutukluluğun ardından aileyi serbest bıraktı.
Têmır'ê Şemki, Rabia Hanım ile oğlu İlxani, Kazım Bey, Sêvdin Bey ve kardeşi Reşat ile dayısı Tello ,Çewreş, Kor Hüseyin Paşa’nın oğulları Mehmet ve Nadir Bey, Emin Paşa'nın oğlu Burhan Bey Tahran da göz hapsine alındılar.Seyyid Evdılvehap ve Şéx'in amcasının oğlu Şéx Dawo ve ailesi ile bazı direnişçiler de Keşan'a sürgün edildi.Şêx Dawo'nun oğlu Şéx Hesen Taysun ile sürgünde bulunan Kürt ailelerin çocukları burada Seyyid Evdılvehap'tan din eğitimi aldılar.Brahim Axa ve kardeşi Eyüp(Sofi) 1932 yılında Türkiye İran sınırındaki Nazuk Köyünde yaşanan çatışma sonrası yaşamlarını yitirdiler.Fezende Bey 1933 yılında İran güçleri ile girdiği çatışmada yakalanarak Tahran’da cezaevine konuldu. Türlü işkencelerle yaşamına son verildi.Oğlu Elfesia bu çatışmada yaşamını yitirdi.Şéx Zahır ve kardeşi Tahır ile Şemkan'lı Çelxe Ağrı hareketı sonrası girdikleri çatışmalarda yaşamlarını yitirdiler.Seyyid Resul, Ele Beşo, Reşo'yê Sılo 1930’daki Ağrı Harekatı öncesi yaşamlarını yitirdiler.Edo Azizi 1930’daki Ağrı Harekatı öncesi Ferzende Bey ile yaşadıkları bir anlaşmazlıktan ötürü yaşamını yitirdi.Şéx Evdılrehman, af vaadiyle teslim oldu. Mersinde 9 yıl hapis yattıktan sonra Aydın Söke’de mecburi iskana tabi tutuldu.
Xalıs Bey 1930 Ağrı Harekatından sonra Türkiye de kaldı.
Numan Efendi,1929 yılında Iğdır'da faili meçhul olarak öldürüldü.
İhsan Nuri, Şah yönetimine yakın durarak kendi halinde bir yaşam sürdü.1976 tarihinde evinin yakınlarında bir motosikletin çarpması sonucu hayatını kaybetti.
Kor Hüseyin Paşanın oğlu Nadir Bey’in eşi Zerif Hatun, İsyancıların İran’daki durumlarını şöyle anlatır;
‘’Nadir ve beni Tebrize gönderdiler.Mehmet Bey'i Şeyh Abdulkadir'i ve İhsan Nuri'yi de Tahran'a gönderdiler.Daha sonra benle Nadir'i de Tahran'a gönderdiler.Emin Paşa’nın oğlu Burhan ile eşi (Vahide'nin bacısı) Zahide,(Evdulbariye Gülçin'é ile karısı Dılşa (Tahran'a gidip gitmediği bilinmiyor) Tahran'da Xıyamane Nasıriye'de (Nasıriye Caddesinde) ikamete tabi tutulduk. Şeyh Abdulkadîr 4 tane ev kiralamıştı. Nadir, tutukluyken benim evimin kirasını da Şeyh Abdulkadir ödüyordu.İhsan Nuri beyde karısı Yasar hanımla çok güzel bir evde yaşıyordu. Kendisine 60 tümen maaş veriliyordu. Evinde çok değerli Kermanşah Halıları seriliydi. Hepsi ipekten, kaşık ve çatalların hepsi gümüştü. Yaşar Hanım Tüberkülaz hastasıydı. Tek yediği yoğurttu.Ferzende bey,Navor’da (İran-Türkiye hududunda bir köyde) iken,İran Askeri güçleri köyü kuşatır.Ferzende Bey, İran bizi teslim etmeyeceğine ve tutuklamayacığına dair güvence vermezse teslim olmam der. Bunun üzerine İran askerleriyle çatışmaya girer. Pek çok adamı öldürülür, çatışma da 7 yasında ki bir oğlu da ölür. Kendisi ağır yaralanır. Yaralı ve bitap bir şekilde yakalanır. Sedye ile Kelaxoye getirilir. Daha sonra elleri ve ayakları zincirli olarak Tahran'a Qesri Qencer hapishanesi'ne getirildi. Eşi Besra'da yanımıza getirildi. Nadir Bey'de daha sonra anlatacağımız olaydan dolayı, aynı hapishane'de tutukluydu. Benle, Besra onların ziyaretine gidiyorduk. Ferzende bey'in ziyaretinde çok müşkülat çıkarıyorlardı. Ferzende Bey bizimle görüştüğünde babası Süleyman bey'in başıyla yemin edip, kendisini daha da ayaklarından zincirli gibi hissettiğini söylüyordu. Bir süre sonra Ferzende Bey öldü. Iran hükümeti gözleri çıkarılmışı olarak cesedini eşi Besra'ya teslim ettiler. Besra, iki mezar taşı satın alıp, üzerine kocası yiğitler yiğidi Ferzende Bey'in adını yazdırdı.Tahran'da defnettik. Besra'la, Nadir cezaevinden çıkana kadar yaklaşık dört yıl birlikte kaldık. 1939'da biz, Türkiye'ye döndükten sonra Besra kaynı Kazım ile evlenir. Daha sonra O'da Kayseri'ye döndü. Bunca yaşananların ağır pisikolojik yükünü daha fazla kaldıramayıp, delirdi. Her gün bohçasını alıp, hamama giderdi. Besra Ağrı Direnişinde savaşan yiğit bir kürt kadınıydı.Emin Paşa'nın oğlu Burhan'da, 60 Tümen maaş alıyordu. Onlarda Tahran'da komşularımızdı. Eşi Zayide, kızı Hicret Tahran'da okuyordu. Oğulları Hasan ve Hüseyin olmak üzere üç çocuğu vardı. Zayide İran'da hep memleket hasretiyle sürekli Allah'a yalvarıp, Ya rabbi bana Ercişi tekrar, bir kere olsun görmeyi nasip et. Erciş'in havasını bir kez olsun soluyayım ondan sonra istersen canımı al derdi. Biz Türkiye'ye döndükten sonra, Burhan bey, İran'da vefat etmiş o da çocuklarını alıp Erciş'e gelmiş, geldikten kısa bir süre sonra da vefat etmiş. Kürtçe ve Türkçe bilmeyen Hicret’i de Patnos'un Kubik köyün'de birisiyle evledirirler. O da yokluk ve bakımsızlık içinde çok sefil bir yaşamdan sonra ölür.Şeyh Abdulkadir, Bro'ye Hesk-é Telli'yé, öldükten sonra eşi Rabiya ile evlendi, ilk eşi Hamide hanımın evi Eher'de bir Fars köyündeydi. Rabiya ise Tahran 'da oturmaktaydı.Şeyh Abdulkadir"in oğlu Hasan ile Brahim Ağa'nın kardeşi, Eyüp Ağa-nın oğlu da Tahran'da okula gidiyorlardı.Şeyh Abdulkadir Türkiye'ye dönmedi.Sovyetler İran'ı işgal ettiklerinde O'nu Kürt bölgesi sorumlusu yaptılar. Daha sonra orada vefat etti.Edo’yé Azizi'de yiğit bir direnişçiydi. Gülçin ve Zeytin adında iki karısı vardı. Ağrı 'da Ferzende Bey'le aralarında ki bir ihtilaftan Ferzende bey, tarafından kendisi ve oğlu öldürüldü.Eşi Gülçin sonraları Patnos'ta çok sefil bir yaşam sürdürdü. Edo, sürgün öncesi Hüseyin Paşa'nın, önemli bir adamıydı.Aşiret alayları döneminde Paşa'nın süvarisiydi.Paşa sürgüne gönderildiğinde dağa çıkmış Ağrı Direnişine katılmıştı.’
Önümüzdeki yazımda ailemizin Mahabad Kürdistan Cumhuriyetindeki serüvenini yazacağım.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
12.09.2020 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.