Bölgemizin kadim toplumlarından olan Kürd halkının var olan bütün değerlerine saldırıp talan eden bu işgalciler adeta kendi varlıklarını Kürdlerin inkârı ve yok edilmesi üzerine kurgulamış olan ırkçı faşist anlayışlarını kurdukları devletlerin temel felsefesi haline dönüştürerek günümüze kadar sürdürmektedirler.
Bunca sömürgeci faşist ve zorba uygulamalar karşısında namuslu ve duyarlı yurt sever Kürdler elbette ki eli kolu bağlı ve kayıtsız kalmadılar. Atalarının topraklarını işgal eden ve Kürdlere her türlü zulmü uygulayanlara karşı bulabildikleri her fırsatta başkaldırıp isyan ederek kendi halkını ve Kürdistan’ı özgürleştirmek için direndiler, savaştılar, vuruldular ama her seferin de yeniden ayağa kalkarak mücadeleyi günümüze kadar nesilden nesile aktardılar.
Bahsi geçen bu olaylar bütün dünya insanlığının gözlerinin önünde cereyan etti. Sömürgeciler içimizdeki hainleri devreye soktular buda yetmedi aramıza ajanlar, provokatörler sızdırdılar. Yeni yeni ve sinsi oyunlar tezgâhlayarak bir takım katliamlar, sürgünler ve mahpusluklarla halkımızın mücadelesini durdurmaya çalıştılar. Tanklarını, toplarını, uçaklarını halkımızın üzerine sürdüler. Fidan gençlerimizi ve civan kızlarımızı katlettiler. Bunlar da yetmedi, Duran Kalkan’ları, Mustafa Karasu’ları ve Levent Tüzel’leri bu kutlu mücadelenin liderleriymiş gibi gösterip Kürdlere lanse ettiler.
Ayrıca sahte İslamcılarla din kardeşliği safsatasıyla Kürdlerin milli duygularını bastırmaya çalıştılar. Kürdleri Türkiyelileştirmek, İranlılaştırmak için sözde kardeşlik yalanlarıyla oyalayıp kandırmaya çalıştılar. Bu konuda sömürgecilerin çokta başarısız oldukları söylenemez. Ama gelinen noktada artık şapka düştü kel göründü diyebiliriz. Kürdler kendi atalarına ait topraklarda kendi devletlerini kurmak ve insanlık âlemi içerisinde insanca ve onurluca bir yaşamı ısrarla istemektedirler.
Tarihimizde görülecektir ki Kürdlerin oldukça kısıtlı imkânlarıyla başlattıkları bu onur mücadelesi her seferinde dört işgalci devletin ortak hareket etmesi ve egemen devletlerin zulme seyirci kalmasıyla kan ve şiddetle bastırılmıştır. Kürdlere dayatılan bu kölelik ve zulme karşılık NATO ve CENTO askeri ve ekonomik örgütlerin de sömürgeci zalimlerin yanında yer aldıklarını bilmekteyiz. Ancak geldiğimiz bu aşamada dünya değişmekte ve küresel güçler ile Kürdistan’ı sömürgeleştiren ülkelerin çıkarları artık önemli çelişki ve çekişmelere sahne olmaktadır. Dolaysıyla bundan yüz yıl önce Kürdistan topraklarını işgal eden Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki ırkçı ve gerici devletler ile dünyaya hükmeden ABD, Rusya, İngiltere Vb. gibi devletlerin arasında önemli çelişki ve çıkar hesaplarının yapıldığını bilmekteyiz.
İşte bu çıkar, çelişki ve çekişmeler yaklaşık elli milyon nüfusa sahip ve aynı zaman da dinamik bir yapıya dönüşmüş ve özgürlük özlemi çeken Kürd halkına önemli fırsatlar sunmaktadır. Dün Kürdistan’ı dört işgalci devlete peşkeş çekenler artık orta doğudaki yeni durum karşısında çıkarları uğruna Kürd’lerle müttefik olmanın hesaplarını yapmaktadırlar.
Peki, eksik olan denir ve Kürdler ne yapmalıdır?
Bu temel sorunun tartışmasız cevabı elbette ki Kürdlerin birliği ve geliştirecekleri sağlıklı uluslararası ilişkilerdir. Bu anlamda Kürdlerin Kürdistan’ı yüz yılardır işgal altında tutan Arap, Türk ve Acem sözde solcuları ve yine sözde ümmetçilerine mümkün olabildiğince uzak durarak kendi kutsal davaları uğruna mutlaka ama mutlaka ulusal birliklerini büyük bir sorumluluk ve sabırla örgütlemelidirler. Kürdlerin kendi içinde geliştireceği ulusal demokratik birlik ve omurgalı bir siyaset tarzı uluslararası arenada büyük bir sempati ve yankı uyandıracak ve orta doğu üzerinde hesapları olan devletlerin teveccühüne ve yardımlarına mazhar olacaktır.
Bu anlamda tek ve vazgeçilmez çare Kürdün Kürdü sahiplenmesindedir. Yine bilinmelidir ki barış ve kardeşlik ancak eşitlerin arasında hayat bulabilir. Dünyanın hiçbir yerinde ezen ve ezilenlerin kardeş olduğu görülmemiştir. Kürdler kölelikten kurtulduğu andan itibaren bütün komşularıyla ve diğer dünya insanlarıyla dostluk temelinde ilişki kuracak kadar asil ve erdemli bir millet olduğundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Sayılarımla.
M. Hüseyin TAYSUN
21.05.2020 İst.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.