ABD ve müttefikleri 2003 yılında Irak’a müdahale ederken başta Kürdler olmak üzere birtakım yerel güçler diktatör Saddam Hüseyin’in faşist rejiminin devrilmesi için büyük destekler vermişlerdi. Faşist Saddam rejimi yıkıldıktan sonra ortaya çıkan son derece elverişli koşullara rağmen ABD ve müttefikleri Kürdlerin bağımsız bir Kürdistan devletinin kurulmasına vize vermediler.
O günkü şartlarda Kürdler ve Arapların Irak’ın bütünlüğü içerisinde bir arada federal iki yapı şeklinde formüle edilen bir anlaşmayla Kürdler ile Arapların bir arada kalmalarına karar kılınırken elbette ki ABD ve müttefiklerinin uzun vadeli çıkarları gözetilerek bu anlaşma yapılmıştı.
Peki ABD ve müttefikleri pratikte yürütülmesi oldukça zor olan böylesi bir formülasyonu ısrarla neden Kürdlere ve Araplara dağıtmışlardı. Bu konuyu 3 ana başlıkta izah edebiliriz: Birincisi, kendi aralarındaki birçok çıkar ve anlayış çelişkilerine rağmen büyük enerji kaynaklarına sahip 350 milyon nüfuslu Arap dünyasını karşılarına alarak onları kızdırıp küstürmemek. İkincisi, ABD ve diğer Batılı devletlerin TC Devleti ile NATO bünyesinde bulundukları stratejik ortaklıklarının bulunması ve TC Devleti ile böylesine bir hassas konuda ters düşerek muhtemel dengelerin bozulma ihtimali. Üçüncüsü ise, Kürdlerin ciddi bir devlet yönetme konusunda yeteri kadar deneyim sahibi olmadıkları ve ayrıca henüz kendi aralarında ulusal anlamda birlik oluşturarak ABD ve müttefiklerine güven vermemiş olmalarını sayabiliriz.
İşte yukarıda bahsini ettiğimiz bu 3 ana sebep ABD ve müttefiklerinin bağımsız bir Kürdistan’ın kurulması konusunda isteksiz ve zaman zaman da ikircikli bir tutum takınmalarına sebep olmaktadır. Nitekim bunun en somut örneğini 17 Ekim 2017’de Kürdistan’ın bağımsızlığı için yapılan referandum ve onun hemen akabinde Kerkük işgalinde İran ve TC Devletleri’nin birtakım Kürd hainlerini de devreye sokarak büyük bir provokasyonu hayata geçirerek Kürd halkının büyük kayıplara uğramasında somut olarak görmüş olduk.
Elbette ki ABD ve müttefikleri böylesine güya tarafsız bir politika izlerken ve Kürdler konusunda isteksiz davranırlarken her şeyi doğru yapıyorlar anlamını çıkarmamız mümkün değildir. Nitekim ABD ve müttefikleri Irak’ı yeniden dizayn ederlerken İran’ın bölgedeki Şia mezhebine dayalı gücünü, etkinliğini ve emellerini hesap etmekte büyük bir yanılgıya düşmüşlerdir. Şii nüfusunun Irak nüfusunun yüzde 65’ini oluşturduğuna ve aynı zamanda merkezi Irak’ta Şiilerin hükümette İran’ın yardımlarıyla tartışmasız bir güce sahip olacaklarını ve dolayısıyla Kürdlere haklarını vermeme konusunda büyük bir direnç sergileyeceklerini yine ABD ve müttefiklerinin yanlışları ve yanılgıları olarak görebiliriz.
Yine İran Devleti’nin Şiileri desteklemesi ve kışkırtmaları konusunda ABD ve müttefiklerine yönelik baskıların artarak devam ettiğine ve ABD ve müttefiklerinin Irak’ı kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmelerine İran ve TC Devletleri’nin asla razı olmayacakları ve ABD ve müttefiklerinin Irak’ta mevcut askeri ve sivil güçlerinin birer işgalci olarak görülecekleri ABD ve Batılı devletlerin hesaplarındaki yanılgı ve yanlışlar olarak ortaya çıkmaktadır.
Daha da önemlisi ABD ve müttefiklerinin Ortadoğu’daki en güvenilir müttefiki olan İsrail Devleti olan yanlış politikalar nedeniyle riske edilerek İran’ın ve yayılmacı Şii mezhepçilerin tehditleriyle karşı karşıya bırakılması ABD ve müttefiklerinin temel bir yanlışı olarak düşünülmektedir.
Bize göre ABD ve müttefikleri geçmiş 20 yıllık sakat politikalarını yeniden gözden geçirerek Kürdler ve Kürdistan konusunda yeni ve doğru bir politika geliştirerek Kürdleri sahiplenmeli ve böylece İran’ın yayılmacı politikalarını ve TC Devleti’nin Avrasyacı siyasetini de dikkate alarak Kürdlere ve Kürdistan mücadelesine daha bir duyarlı ve destekçi olmalıdırlar. Günümüzde Ortadoğu’daki güç şekillenmeleri dikkate alındığında ve Kürdlere gereken destek verildiğinde ABD ve müttefiklerine sadık kalacak bir devlet ve bir millet vardır o da İsrail Devleti ile devletsiz 60 milyon nüfuslu mazlum Kürd milletidir.
NOT: Bir sonraki yazımda Kürdler ne yapmalıyı yazacağım.
M. Hüseyin Taysun
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.