Son dört yıldır sömürgeci ve statükocu derin güçler tarafından büyük bir hassasiyetle hazırlanarak siyaset ortamına sürülen özünde entegrasyonu ve teslimiyeti hedefleyen sözde “Çözüm Sürecinde” Kemalist Sol medyanın kaşarlanmış kalemlerine ve diğer fosilleşmiş marjinal sol örgütlerine biçilen rolün Kürdler arası birliği engellemek hatta mümkünse Kürdlerin kendi aralarında çatışmasını sağlamak olduğu gün gibi açık ve ortadadır.
Bahsini ettiğimiz çevrelerin geçmişteki hangi güçlerin günümüzdeki devamı olduğu açık ortadayken her ne hikmetse Kürdlerin adına siyaset yaptığını söyleyen ve büyük bir gücü elinde bulunduran PKK/HDP çevreleri adeta tarihsel gerçekleri görmezlikten gelmek ya da Kürd Halkının hafızasından silmek üzere özel bir görev almış gibi ısrarla hareket etmektedirler.
İsterseniz gelin hafızalarımızı tazelemek üzere tarihe özet bir yolculuk yapalım:
Bir bütün olarak Kürd Halkı ve Kürdlerin ödediği bedeller üzerinden siyaset kurnazlığı yapanlar bilmelidir ki Kürdlerin kendi topraklarındaki yüz yıllık mağduriyetin köleliğin ve gördükleri her türden zulmün müsebbibi Lozan’ daki lanetli sözleşmenin imzacısı ve planlayıcıları olan Mustafa Kemal ve onun belirlemiş olduğu vicdansız İttihatçı kadrolar ile onların uyguladığı siyasi anlayıştır. Ayrıca Lozan’ da Kürdleri statüsüz bırakıp köleliği dayatan bu sözleşmeye karşı direnen ve Kürd Halkının özgürlüğü için baş kaldıran onurlu Kürd şahsiyetlerini idam sehpalarına gönderen ve tüm Kürdleri yirmi sekiz defa katliama tabi tutan, soykırım uygulayanlar da bu Kemalist, ırkçı, faşistlerdir.
Yine T.C Devletinin ilk kuruluş yıllarından itibaren çıkarmış olduğu kanunlar, vahşi ve zorba uygulamalarla Kürd Halkını yok sayıp sürgünlere gönderen, aşağılık asimilasyoncu politikaların pratiğinin sahipleri de aynı Kemalist, ırkçı, faşist çevrelerdir. Yani eğer Kürdler yüz yıldır kendi topraklarında köle olarak yaşıyorlarsa bunun tek sebebi Lozan’ da Kürdlere yapılan puştluk ve kahpeliktir.
Bütün bu yaşananlar ve bilinenlerden sonra Kürd Halkı adına siyaset yapmak için yola çıkanların hala Mustafa Kemal hayranlığını Kürd Halkına işlemeleri ve her vesileyle ona methiyeler dizerek onun bugünkü temsilcileriyle iş tutmaları, ittifak kurmaları ve dünya kadar bedel ödemiş Kürdleri onların tayfası konumuna düşürmeleri sorgulanması ve irdelenmesi gereken en önemli konu olarak önümüzde durmaktadır.
Kürdlerden aldığı büyük ve kesintisiz destek ve fedakarlıklarla büyüyüp güçlenerek dinozorlaşan PKK/HDP çevrelerinin kendilerine biat etmeyen ve kendilerinden farklı düşünen tüm Kürd siyasi çevrelerini işbirlikçi hain ya da ilkel milliyetçi ilan ederek yeni nesil Kemalistlerle ve tedavülden kalkmış marjinal sol güçlerle iş tutması, birlikte davranması tesadüfi olmadığı gibi ayrıca incelenmesi gereken önemli bir diğer konudur.
Diğer taraftan daha düne kadar PKK/HDP çevreleri tarafından düşman ilan edilen Fethullah Gülen Cemaati ile bir araya gelip seçim ittifakının yapılmasının da izah edilir bir yanı olmadığı gibi yine aynı ekibin verdiği istihbari bilgilerle kendi eski yoldaşlarını ve Kürd dostu çevreleri tasfiyeye yönelmesini hangi vicdan ve akıl ölçüleriyle açıklayacaklardır.
Kürdistan’ ın dört parçasında Kürdistani olan her çevreyi ilkel milliyetçi, hain ve gerici ilan edecek diğer taraftan sömürgeci rejim güçleriyle alttan alttan ilişki geliştirerek, savrulmuş tüm radikal ve sol güçlerle açıktan iş birliği yaparak kendi örgütsel hesaplarınla rant alanlarını olabildiğince genişleteceksin, şehadetleri Kürd analarına yaşatacak T.C Parlamentosundaki vekillikleri ve benzeri konformist ortamları ırkçı şoven sol çevrelere peşkeş çekeceksin ve bütün bunları Kürdler adına yapıyorum diyerek mazlum Kürd halkını inandırmaya çalışacaksın.
Bu konuları daha önceleri yüzlerce defa yazdık ve binlerce kez dile getirdik. Kürdlerin yegâne kurtuluşu en başta Kürdlerin kendi aralarında birliklerini sağlamakla ve kardeşleşmesiyle mümkün olabilir. Bütün dünya uygar güçleri tarafından varlığı ve haklılığı kabul görmüş Kürd Özgürlük Mücadelesinin ancak ve ancak meşru ve evrensel ölçülerde kabul edilir haklı sınırlar içerisinde yürütüldüğü takdirde zafere ulaşma şansı vardır bu da Kürdlerin birlik ve dayanışması, mücadeleyi meşruiyet zemininde tutması ve uygar dünya ile dostluk ve ittifaklar geliştirmesiyle mümkün olacaktır.
Nihai hedefi devletleşmek olması gereken Kürdistani mücadelenin her türden provokasyona kapalı olması için egemen işgalci devletlerin istihbarat güçleri ve onların denetimindeki sol adına piyasaya sürülmüş tüm grup ve kişiliklerden uzak durması gerekmektedir. Aslında son gelişmeler statükocu Kemalistlerle gerici iktidar güçlerinin T.C Devletinin bekası adına kendi aralarındaki bir konsensus ile ortaya çıkmıştır. Oldukça riskli bir o kadar da sancılı geçecek olan bu dönemi Kürdler ancak kendi aralarındaki birliktelikle az hasarla geçiştirebilir ve ayakta kalmayı becerebilirler.
Burada T.C Devletini yönetenlere Kürdistan’ da uyguladıkları vahşeti anlatan bir hikâyeyle seslenmek istiyorum:
Hikaye kendini beğenmiş zalim bir ağa ve maiyetindeki xulamı arasında geçer.
Ağa zulmetmekten hoşlanan ve tatmin olan birisidir, xulam ise ağanın tüm zulüm ve hakaretlerine çoluk çocuğunun ekmeği için katlanmaktadır.
Günün birinde ağa yine keyfi bir bahaneyle xulamını yanına çağırır ve oldukça gaddar bir biçimde döver. Dayak sonrası hırsını alamayan ağa xulamı yanına çekerek aşağılayıcı tüm sözlerden sonra “bak oğlum, ayağını denk ala ve bir daha bana hürmette kusur etme” diyerek xulamın kulağından tutarak sertçe “bir kusurunu daha görürsem senin bu kulağından tutar bütün dünyanın etrafını dört tur gezdiririm” der.
Canı oldukça acıyan xulam ağaya dönerek şu cevabı verir:
“Ağam, sen benim kulağımdan tutup bütün dünyayı dört tur gezdirirken sen de benimle birlikte dünyanın etrafında dört tur gezmiş olursun.” Der.
Sömürgeci T.C Devlet yöneticileri unutmasınlar ki gelinen aşamada Kürdler özgürlüklerinden ve meşru haklarından asla vazgeçmeyeceklerdir. Günümüz dünyası egemenlerin zulmüne seyirci kalmayacak bir düzeyde olgunlaşmıştır.
Burada T.C Devletini yönetenler işin aslını lütfedip Kürdlere sorsalar Kürdlerin vereceği cevap “ne kanlı bir savaş istiyoruz ne de sizin sahte barışlarınıza inanıyoruz. Tek istediğimiz kendi topraklarımızda özgür ve insanca yaşamak ve kendi kendimizi yöneteceğimiz onurlu bir statüdür. Artık gerisini sizler düşünün.” Olacaktır.
Saygılarımla
M. Hüseyin TAYSUN
30/07/2015 İSTANBUL
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.