Aslında temel sorunu işgale uğramış Kürdistan coğrafyasında özgür ve bağımsız bir ülke yaratmak olan ve bu vesileyle de dünya milletler camiasında ki onurlu bir temsili hedefleyen Kürd halkının, geçmişten günümüze kadar vermiş olduğu bedeli oldukça ağır mücadelelerde ne yazık ki ya belli ideolojik akımların ya da bölgemizde ki ümmetçi anlayışların tetikçisi olarak kullanılmış ve bu anlamda ilgili çevrelerin işleri görülüp amaçlarına ulaşmaları sonucu, Kürdler yüz üstü bırakılarak bildiğimiz acı kaderlerine terk edilmişlerdir.
Özellikle küresel güçlerin önümüzde ki yüz yıllık çıkarlarını hesaba katarak Yakın Doğu ve Orta Doğu coğrafyasını yeniden dizayn etme projeleri, yaklaşık elli milyon nüfusa sahip ve aynı zaman da kendi coğrafyasını özgürleştirme iddiası taşıyan ve bu uğurda sürekli bir mücadele içerisinde bulunan Kürdlerin de hesaba katılmasını bir anlamda zorunlu kılmıştır.
ABD ve Batılı güçlerin kendilerine kafa tutan ya da özellikle petrole endeksli ekonomik çıkarlarında farklı zorluklar yaşatan, Saddam ve benzeri Orta Doğu diktatörlerini tasfiye etmek üzere geliştirdikleri operasyonlarda, ellerini güçlendirecek yeni partnerler yaratmak ve onların da yardımlarını alarak planladıkları projelerini hayata geçirmek isterlerken, bölgede önemli bir güce sahip Kürd’lerle de açık veya gizli bir takım vaatlere dayalı anlaşmalar yaptıkları bilinmektedir.
Kürd’ler açısından tarihi bir fırsat olarak görülen bu durum Güney Kürdistan’da yıllarca Saddam zulmüne karşı direnmiş olan, Mesud Barzani ve Celal Talabani öncülüğünde ki Kürd’ler tarafından doğru değerlendirilmiş ve Orta Doğu’yu yeniden dizayn etmek isteyen Batılı güçlerin yanında yer alarak, hem Saddam’ın zulmünden kurtulmuş hem de Kürd’lerin hayalini kurduğu bağımsızlık mücadelesin de önemli bir merhale olan federal Kürdistan projesi gerçekleşmiştir.
Kürd’ler açısından olağan üstü bir gelişme sayılan bu durum, Kürdistan’ı kendi aralarında paylaşmış olan başta İran ve Türkiye olmak üzere diğer Kürdistan sömürgecilerini son derece rahatsız etmiş ve Güney Kürdistan üzerinden gelişecek olan muhtemel milli bir Kürd uyanışını ve mücadelesini engellemek üzere harekete geçirmiştir. Gerek İran’ın katı mezhepçi hegemonyasını yaygınlaştırmak üzere Irak Merkezi Hükümeti’ni ve Suriye BAAS rejimini baskılaması ve gerekse Türkiye’nin, Suudi Arabistan ve Katar üzerinden geliştirdikleri Sünni blok arasında ki gerginliklerin savaş alanı olarak Kürdistan coğrafyasını tercih etmeleri kesinlikle tesadüfi gelişmiş olaylar olarak görülmemelidir.
İran’ın katı mezhepçi anlayışıyla baskıladığı Bağdat Yönetimi Kürdistan Federal yapısını ekonomik olarak zaafa uğratıp boğmaya çalışırken, aynı dönemler de Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar üzerinden IŞİD denilen vahşi örgütünü Güney ve Güney Batı Kürdistan üzerine saldırtmış ve bu saldırıların sonucun da, Güney Kürdistan’da ki bağımsızlıkçı proje önemli darbeler almış ve aynı zaman da binlerce Kürd Peşmergesi ve Kürdistan savaşçısı şehit olmuş ve yine aynı dönemde yüz binlerce Kürd insanı büyük göç ve mağduriyetler yaşamıştır. Bütün bu gelişmeler yaşanırken, IŞİD çetelerini yirmi dört saatte imha edebilecek güçte olan dünyaya egemen güçler, kendi çıkar hesaplarını önceleyerek tüm bölge halklarının mağduriyetini görmezden gelip, Orta Doğuda ki yer altı ve yer üstü zenginliklerinden daha çok pay alabilmenin kavgasına tutuşmuşlardır.
Bölge de ve özellikle de Kürdistan coğrafyasında bu olaylar yaşanırken, Kürd cephesinde birliğe en fazla ihtiyaç duyulduğu ve mevcut sorunların ancak Kürd’lerin birliği ile çözülebileceği bu dönemde, ne yazık ki Kürd’ler kendi aralarında daha çok bölünmeler, hatta düşmanlığa varan ayrılıklar yaşayarak önlerine çıkmış olan bu tarihi fırsatı ellerinin tersiyle itmektedirler. Oysa Kürd siyasi güçlerinin yapması gereken, kendi aralarında ki bir takım Suni ve çıkara dayalı hesaplaşmaları bir kenara bırakarak, kendi halkının özgürlük ve refahını sağlayacak bir strateji etrafında güç birliği yapmaları gerekmektedir.
Sonuç olarak Kürd siyasi çevrelerinin dünyaya hükmeden güçlere karşı mesafeli, temkinli yaklaşımlarının yanında, Kürdistan sömürgecisi devletleri düşman kabul ederek ve tüm Kürdistanlıları kardeş belleyecek bir anlayış ve Kürd’lerin ulusal çıkarlarını önceleyen bir program çerçevesinde, omuz omuza hareket etmek ve kendi halkının özgürlük mücadelesini vermek zorundadırlar. Aksi durum, kendi aralarında ki çelişkilerden dolayı düşmanlarına hizmet etmektir ki, böylesi bir tutum tüm Kürdistan’lılara kaybettireceği gibi gelecek nesillerin, bugün elinde güç bulunduran siyasi güçlerini, lanetle anmalarına sebep olacaktır.
İşte tüm bunlardan dolayı, bütün Kürd siyasi çevrelerinin bölgede ideolojik ve ümmet temelli güç ve devletlere itibar etmemeleri ve bunların sadece kendi ülkelerinin bekası ve kendi milletlerinin refahı için, Kürd’leri parça parça bölerek kullandıklarını bilince çıkarmalıdırlar.
Saygılarımla,
24/04/2016 - İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.